Bilgi

Bilge Karasu – Gece Kitabı: Bitmeyen Gece Üzerine

Bilge Karasu'nun Gece Kitabının Konusu Nedir?

Gece kitabı Bilge Karasu tarafından 1975-76 yılları arasında yazılmış olsa da basımı ancak 1985’te İletişim Yayınları’ndan yapılmıştır. Nedeni belki yazarın çekinceleri belki de zamanının gelmediğini düşünmesi olabilir. Üst kurmaca tarzının görüldüğü karışık bir romandır Gece ve elbette yazıldığı dönemin izlerini taşımaktadır.

60 Darbesi, 12 Mart, 12 Eylül olaylarının toplum üzerindeki baskısını gece gibi karamsar bir tablo üzerinden anlatmıştır. Kitapta Bilge Karasu, O. N. Ve Sevinç adlarını verdiği üç karakteri olsa da kendini de sık sık anlatıya dahil eder. Bir yerden sonra okuyucu anlatıcının kim olduğunu karıştırmaya başlar. Bunun okuyucunun üzerindeki etkisi ya metni anlamak için daha sıkı bağlanmak ya da ondan uzaklaşmak olur.

Gece kitabı, belirli bir gerçekliğin ya da tek bir tanıma sahip bir olgunun, olayın üzerinde durmaz. Zaman çizgisi üzerinde sıralanmış vagonlar gibi başı ve sonu belli bir olay örgüsü de vaat etmez. O, modern çağın çıkmazı olan korku ve karmaşıklık halini sunmaya çalışır okuruna. Tıpkı asla sonu gelmeyen bir gecenin insan üzerine yaratacağı ümitsizlik gibidir.

Kitabın ilk kısmında yaşanan çağın bir tablosu çizilir. Burada gece bastırdığında ortaya çıkan gece işçileri bulunur, insan bedeninde gibi görünseler de tanımsızdırlar, nasıl bir yaratık oldukları belli değildir. İşleri genel toplum çizgisinden sapanları yani farklı olanları belirlemek ve gece çöktüğünde onları sokakta yakalarlarsa öldürmektir. Halk bu duruma karşı genellikle tepkisiz kalır, öldürülen kendileri olmadıkları sürece gün ışıdığında sokakta birer et yığınına dönüşmüş yatan insanları önemsemezler. Bazılarıysa sesini çıkarmaya çalışmakta ama bunlar yeterli olmamaktadır.

Bilge Karasu’nun Gece kitabını bu linkten alabilirsiniz.

Gece işçileri insanları korkutarak sindirirler. İkindi vakti ortaya çıkmaya başladıklarında insanları gözler ve onları tedirgin ederler. Sokaktaki izleniyormuş hissinden ve gecenin getirdiği korkulardan çekinen insanlar evlerinden çıkmamaya başlar. Burada Bilge Karasu, baskıcı bir rejime sahip herhangi bir devletin portresini çizmiştir. Onun Türkiye’den esinlendiğini söylemek yanlış olmaz fakat bu distopik özelliklere sahip ülkenin, Türkiye olduğu da belirlenemez. Bu herhangi bir toplumda baskı kuran herhangi bir rejim olabilir. Gece kitabı bu yönüyle evrensel bir olgudan bahseder.

Kitap bir üst kurmaca olarak karakterleri arasında geçiş yaparken yazarın düşüncelerini de belirtir. Özellikle son bölümde dolabın içinde kitap okuyan birini görürüz. Babası bu kişiye kızıp dolabın kapağını sert kapattığında ayna çatlar ve üçe bölünür. Bu kişi aynada kendini üç kişi olarak görmeye başlar.

Kitapta da olaylar üç kişinin ağzından anlatılır. Aslında bu üç kişiyi okur-yazar olan tek kişi gibi görmek mümkün olduğu gibi başından beri dipnotları yazan yazar olarak görmek de mümkündür. Kitabın içinde yazar, sık sık kendisini mi başka birini mi yazdığından yoksa tamamen kurmaca bir metin mi inşa ettiğinden emin olamadığını yazar. Bilge Karasu Gece kitabında üst kurmacanın bütün özelliklerini kullanır.

bir distopya olarak gece
bir distopya olarak gece

Bir Distopya Olarak Gece

Gece, distopya türünün özelliklerini göstermektedir fakat tam bir distopya gibi geleceğe dair belirli teknolojik ögeler bulundurmaz ve bütünlüklü bir yapıda yaşanan dönemin bütün özellikleri ayrıntılarıyla verilmez. Yargılamalar Bakanlığı, Ulusal Kitaplık, Bilgiler Sarayı gibi Franz Kafka’nın Dava’sına benzeyen kurum isimleri kullanılır fakat hiçbirinin tam olarak ne olduğunu anlayamayız.

İnsanların bilmediği devlet altı bir örgüt olduğu belirtilir. Bu örgüt, kendi çalışanlarına şehrin uzak bir bölgesinde ölümüne düello yaptırır. Bu düelloların bir amacı varmış gibi görünmez, insanlar orada sadece karşılıklı birbirini öldürürler. Anlatıcı bu düellolarla karşılaştığında şaşkınlıkla neler olduğunu anlamaya çalışır ama o da ne olduğundan emin olamaz. Gündüzcülerden bahsedilir, anlatıcıya “Gündüzcü!” diye bağırır ve onu korkuturlar, gece işçilerinin karşısında bir oluşum gibi görünür ama devamında onların ne ya da kim olduğu muallakta kalır.

Kitapta gençler bu düzenden uzaktaymış gibi görünür, şehirden uzak bir yerde başlangıcı ve sonu olmayan bir partide sonsuza kadar eğleniyormuş gibilerdir. Şehrin sokaklarındaki karanlık, korku ve gece işçileri umurlarında değildir. Anlatıcı buraya geldiğinde kendi geçmişini ve buna bağlı geleceğini örmeye başlar.

Devlet altı bir örgüt olarak tanımlayabileceğimiz Güneş Hareketi’nin arka plandaki başkanı olan O. anlatıcının ilkokul arkadaşıdır ve o zamandan beri anlatıcıyı takip etmektedir. Anlatıcı aslında yazardır ve içinde oldukları durumu eleştiren yazılar yazmaktadır ve bu da onun devlet ya da örgüt için yok edilmesi gereken biri olduğunu gösterir. Kitap bundan sonra daha karmaşık bir hal alır, insanlar iç içe girerler. Kimin kim olduğunu ya da hepsinin birden yazar olup olmadığını anlayamadığımız noktaya doğru bir defterler sırası içinde ilerleriz.

Bilge Karasu’nun Gece kitabında vermek istediği düşüncelerden biri, belki de en temeli baskıcı bir rejimin insan benliği üzerindeki yıkımdır. Böyle bir rejimde var olmaya çalışan insan yaşamının devamını sağlayabilmek için farklı kişiliklere bölünmek zorunda kalır. İşte farklı, evde farklı, kendi başına kaldığındaysa tamamen farklı bir insan olur. Özellikle II. Dünya Savaşı’nın ardından insanlar kendi içlerine bir dönüş yaşamış ve neden hala varlıklarının devam ettiğini savaşın ardında bıraktığı zorlu koşullarda sorgulamak zorunda kalmışlardır.

Gece romanı da bu özellikleri anlatır. Karakterler içlerine dönerek kendilerini ve geçmişlerini sorgular, sistemin tam olarak neresinde olduğunu anlamaya ve nasıl var olmaya devam edebileceklerini kurmaya çalışırlar. Türkiye’de çok bilinen bir roman olmasa da farklı dillere çevrilmiş ve yurtdışında rağbet görmüştür Gece romanı.

kitaptan alıntılar
kitaptan alıntılar

Kitaptan Alıntılar

 “Dil bu karanlığın içinde yaşayabilirmiş gibi görünen tek şey olacak.”

“Bizi ürkütmesi gereken ne varsa, iyi bir şeyin belirtisiymiş gibi davranıyoruz; sevinmeye bakıyoruz böyle bir iyilik karşısında. Böyle bir sevinç olanağı bulmuşken korku içinde yaşamak yeğlenecek şey değil.”

“Bu ‘başka insan’ deyimi, kaypak bir anlam taşır onlar için; özlerinden başkası da demektir, kendileriyle bir tuttukları ya da kendilerinin bir yansısı saydıklarından başkası da demektir.”

“Ama kolaycacık, oyun oynar gibi can alıverenler, en azından, öyle yapar görünebilenler, sıradan insan sayılır mı artık?”

“Bir anlamda herkes düşman. Düşmanım. Düşmanımız. Ya da, günü gelince düşman olabilir.”

“Biraz gizemli, biraz şiirli bir şey göster insanlara; unuttukları, gömdükleri duyguları, duyarlıkları, içlilikleri biraz kışkırt; ne zamandır geride bıraktıklarına inandıkları birtakım çocukluk korkularını, kaygılarını, çekingenliklerini karıştırıp bulandır; ondan sonra istediğini yaptır onlara.”

İlginizi Çekebilir: Dünyayı Okuyoruz 4 Ülke 4 Kitap

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu